Kayıtlar

Aralık 6, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ebiyonitler

Yahudi asıllı ilk Hıristiyanlardan bir cemaatin üyeleridir. Ebiyonit kelimesi İbranice “yoksul, fakir” anlamındadır.Bundan dolayı düşmanları “fakirler – yoksullar” (Ebiyonit) kelimesini onları küçümsemek için kullanırlar. Onlar ise, Ebiyonitliği (fakirliği) ,İsa’nın “Dağdaki Vaazı”ında (İncil; Matta 5:1-11) bahsettiği o içerikte ve “ruhta fakir olanlar” manasında almaktadırlar İsa mesih'in Kardeşi Yakobus Bunlar İsa’nın Tanrılığını reddederler, sünnet olurlar. Reisleri olarak İsa’nın kardeşi Yakobus’u kabul ederler. Yahudi ayin ve ibadetlerini yerine getirirler. Pazarı kabul etmekle beraber Şabbat’a (Cumartesi) uyarlar. İsa’yı son Yahudi peygamberi olarak tanır fakat, Mesih olduğunu kabulde tereddüt ederler. Pavlus’u samimi bir Hıristiyan görmez ve onu dönme (içi başka dışı başka) sayarlar. Pavlus’tan önce “komünyon” ayininin hatıra olarak kutlandığı ve Hz. İsa’nın “kan Kadehi” yarine su kadehini koyduğunu savunurlar. Ekmek – Şarap ayinindeki “ekmek ve şarab”ın Hz. İsa’nın “eti

Eski Mısır Mabetleri

Eski Kralligin hükümdarları Mısır’ın hemen her yerine mabetler insa ettirmislerdir. En orijinal örneklerden biri Güneş Tanrısı “Ra”ya özel olarak yapılan mabettir. Büyüklügü ve şekli hakkinda bir fikir edinmek için, bunlardan Abusir’de meydana çikarilan 5.sülale zamaninda insa edilmis olani hakkindaki bilgiler daha nettir. 100 metreden fazla uzunlukta, 80 metre genislikte, sur ile çevrilmis bir saha içinde, 38 metre yanları ve 20 metre yükşekliginde bir kare mezar üzerinde kalin dikli bir tas bulunmaktadir.bu anit bütün mabede hakimdir. Asil Güneş Tanrısıni temsil eden sembol budur. Kaidenin önünde kurban kesmeye mahsus mezbaha bulunuyor. Sur disinda, çölün ortasinda 28 metre uzunlugunda pismis topraktan kayik, Güneşin gece yolculugu için hazirlanmis durumdadir. 5. sülalenin hemen hemen bütün hükümdarları, bu türlü Güneş mabetlerini ehramların yani basina yaptirmislardir. Bunlardan bes tanesinin adi bilinmektedir. Harabe kalintilarından en iyi belli olani, Abusir mabedidir. Helio

Gözlüğün Tarihçesi

Şüphesiz tarih boyunca tüm insanlarda görme kusuru olmuştur. 13. Yüzyılda gözlük ortaya çıkıncaya kadar gerek doğuştan gerekse sonradan göz bozukluğu olan insanlar, ömürlerini böyle geçirmeye, iş yapamamaya hatta evden dışarı çıkamamaya mahkumdular. Aslında gözlüğün ana malzemesi olan camın tarihi 4 500 yıl evveline kadar gidiyor. Antik dünya insanlarının optik hakkında bilgileri olduğu, camın belirli bir formunun cisimleri büyüttüğünü fark ettikleri biliniyor. Halta milattan önce l000 yıllarına ait, büyüteç olarak kullanılmış cam örneklerine Girit'teki kazılarda rastlanılmıştır. Ne var ki büyütecin cam haline gelmesi çok zaman aldı. Gözlüğü ilk bulan kişinin kim olduğu bilinmiyor. İnsanlık tarihinin büyük teşekkür borçlu olduğu, bu parlak buluşu gerçekleştiren kişinin kim olduğu bütün araştırmalara rağmen hala sırrını koruyor. Bu kişinin 1250 veya 1280 yıllarında Venedik'te yaşamış olması büyük bir olasılık, çünkü 13. Yüzyılda, Ortaçağda Venedik, İtalya'da cam üretimiy

Daktilo ve icadı

Daktilo, bir klavye aracılığıyla harekete getirilen harfleri mürekkepli bir sistem yardımıyla kağıda basarak yazı yazan makine. İlk yapılışı 1829′da Teroitli William Austin Burt tarafından gerçekleştirildi. Tipograf adı verilen bu makine elden daha yavaş yazıyordu. Bundan sonraki denemeler pek başarılı olamadı. Aradan 40 yıl geçtikten sonra Sholes 1868′de ilk pratik daktiloyu yaptı. Remington’un 1878′de yaptığı daktilo ise bir dikiş makinesinın üzerine yerleştirilmişti. Şaryo dikiş makinesinin pedalına benzeyen bir pedalla döndürülüyordu. Makine ise silik ve büyük harf yazabiliyordu. Bu mahsurlarının yanında büyük ve pahalı olması piyasaya sürülmesine engel oldu. Remington, Royal Smith gibi Amerikan firmaları yanında İtalyan Underwood-Olivetti, Alman Olympia, Adler ve Triumph ve İsveç Facit firmaları da daktiloların yapımında görülen çeşitli kusurları yavaş yavaş düzelterek bugün kullanılan daktiloya benzeyen makineler yaptılar. Sholes’in yaptığı makineyı inceleyen Thomas Edison, el

Denizaltı Tarihçe

Denizaltı tasarımı ilk kez 1578'de matematikçi William Bourne tarafından geliştirildi. Bourne bu tasarımını hiç denemedi, ama 40 yıl sonra Cornelius Drebbel buna çok benzer tasarımlı bir denizaltı inşaa etti ve ilk kez Thanes Nehri'nde denedi. Ahşap omurgasının üzeri deriyle kaylıydı ve bordalarında su geçirmeyen deri kaplamadan dışarı uzanan 12 küreği vardı. Denizaltısı suyun altında iki saat kalınca Drebbel'in oksijen üretme yöntemini bulduğuna dair söylentiler yayılmıştı. Deneme gösterisinin başarılı olmasına karşın, İngiliz Bahriye Nazırlığı, Drebbel'ındenizaltısını kabul etmedi; bu fikrin geliştirilmesi daha sonraki mucitlere kalacaktı. Savaşta kullanılan ilk denizaltı olan American Turtle, David Bushnell tarafından 1775 yılında icat edildi. Bu ahşap tekne, elle yönlendirilen iki uskurla yüzüyordu; ilk kez 1776'da Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nda kullanıldıysa da, hedefini batıramadı. Düşman gemisini batıran ilk denizaltı Hunley'dir; H.L. Hunley'ni

Fotoğraf Makinesinin Tarihçesi

“Fotoğraf, ışığın kaydedilmesi anlamına geliyor. İlk fotoğraf makinesi, önü mercekli ışık geçirmez kutuydu. 1802’de İngiltere’de Thomas Wedgwood, gümüş nitratlı kağıt ya da deri üstüne görüntü kaydetti ama görüntü sabitleşmedi. 1827’de Niepce, duyarlı levha üzerine ilk görüntüyü saptadı. Bir manzara resmi için, duyarlı tabakaya poz süresi sekiz saatti. Ressam Daguerre, bir ucunda mercek, öbüründe buzlu cam olan karanlık kutuda görüntü elde edip taslaklarını bunun üstüne yapıyordu. Daguerreotype adıyla anılan yöntemi dünyaya yayıldı. 1840’larda ABD’de her kentte bir daguerreotype sanatçısı vardı. 1840’da Talbot, fotoğraf kağıdının duyarlığını arttırdı. Fotoğrafçılıkta devrim, cam negatiflerin elde edilmesini sağlayan işlemle oldu. İngiliz Archer, cam negatiften fotoğraf kağıdına baskı yaptı. 1868’de trikromi yoluyla renkli baskı olanağı sağlandı. 1887’de Rahip Hannibal Goodwin, gümüş bromür emülsiyonlu selüloit film önerdi. 1889’de Eastman Kodak Company tarafından makaralara sarılmış ve

Zeplin'in Tarihçesi

Zeplin, Ulaşım aracı olarak kullanılan itme kuvvetiyle yol almalarını sağlayan motorları ve havada yönlenmesini sağlayan dümenleri olan puro biçiminde ve altında yolcu kabini bulunan güdümlü balonlardır. Omurgalı güdümlü balonların en başarılı yapımcısı olan Kont Ferdinand von Zeppelin adlı Alman güdümlü balonların isim babasıdır. İlk uçuş Başarılı olmuş ilk uçuş Fransız mühendis Henri Giffard tarafından 24 Kasım 1852 yılında gerçekleştirilmiştir. Giffard 160 kg ağırlığındaki ve 3 BG’ndeki buhar makinasını 43 metre uzunluğunda ve 12 metre çapındaki , hidrojenle dolu bir torbanın altına takarak Paris’ten havalanıp 30 km uzaklıktaki Trappes’e uçarak gerçekleştirilmiştir. İlk zeplin 128 metre uzunluğunda ve 11 metre çapındaydı. Alüminyumdan oluşan iskeleti, pamuklu bir bezle kaplıydı. İskeletin içinde hidrojen taşıyan gaz baloncukları vardı. 2 Temmuz 1900’de havalandırılan zeplin, 400 metre yükseklikten uçarak 6 kilometrelik bir yolu 17 dakika 30 saniyede aldı. Bu ilk zeplinin baş

Yeldeğirmeni Tarihçe

Yeldeğirmeni, enerji üretmek için rüzgar gücünden faydalanarak çalışan büyük pervaneli çarklı makine. Çok eski zamanlardan beri yeldeğirmenleri, buğday öğütmek ve sumekanik güç elde etmekte kullanılmıştır. Hollanda'da bulunan yeldeğirmenleri, karayı denizden ayırmak için su pompalamakla görevlidir. Gelişmekte olan ülkelerde halâ önemli güç kaynağı olmalarına rağmen endüstri bakımından gelişmiş ülkelerde rolleri azalmıştır. Elektrik enerjisi kaynağı olarak kullanılan ilk yeldeğirmeni 1890 yılında Danimarka'da yapılmıştı.Bu tarihten sonra rüzgârla çalışan değirmenler küçük ev ve çiftliklere elektrik sağlamak için kullanılmıştır. pompalamak gibi işler için Yel değirmeninin model ve çalışması rüzgârın hızına, yönüne ve yüksekliğine bağlıdır. Rüzgârın saatteki hızı ortalama 29 - 40 km olan yerler yel değirmenleri için uygundur. Saatte 8 km hızı olan hafif rüzgârlar yel değirmenini çalıştıramazlar, güçlü rüzgârlar ve fırtınalar ise yel değirmenini hasara uğratabilirler. Yeldeğirme

Darphanenin Tarihçesi

Ortadoğu ve Anadolu'ya yerleşen Türklerin 9'uncu yüzyıldan itibaren kurdukları irili, ufaklı devlet ve beyliklerin muhtelif kasabalarında madeni para basılmış ve para basılan mahallelere öteden beri "Darphane" denilmişti. Ancak, osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşuna kadar belirli ve devamlı bir darphane yeri mevcut olmamıştır.Bu nedenle aynı şehirde devamlı semt olmak bakımından İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından Beyazıt Camii civarında tesis ettirilen Darphane, Türk Darphanesinin kuruluşuna başlangıç sayılmıştır. İlk kuruluşunkesin tarihini tesbit eden bir belge mevcut olmadığından Fatih'in burada kendi adına bastırdığı ilk Türk altının tarihi olan 1467 yılının da Türk Darphanesinin ilk kuruluş tarihi olarak nazara alınması mümkündür. Bu ilk kuruluş genişletilerek 1596 yılında Beyazıt'da Simkeşhane isimli hana taşınmış ve ilk muntazam şeklini almıştır. İstanbul'un fethinden sonra hızla genişleyen İmparatorluğun para ihtiya

Mikrodalga Fırın Tarihçe

Percy LeBaron Spencer'ın mikrodalgaların mutfakta kullanım potansiyelini, cebindeki çikolatalı fıstıklı gofreti erimiş halde bulduğunda keşfettiği söylenir mikrodalga yayan ve magnetron adı verilen bir aygıtın önünden az önce geçmiş ve çikolatayı eriten şeyin o olup olmadığını araştırmaya karar vermiş. İçi boş magnetron, 1940'ların başlarında, Sir John Randall ve Dr. H.A.H. Boot adlı fizikçiler tarafından, uçak radarlarında kullanılacak mikrodalga üretme aracı olarak geliştirilmişti İki fizikçi, icatlarının patentini 1947'de alacaktı. Bu yeni radar teknolojisi, savaş dönemi müttefiki ABD ile paylaşıldı Başkan Roosevelt, kavite magnetronunun taktik öneminin çok iyi farkına vararak, onu "Kıyılarımıza ulaşmış en iyi kargo" olarak tanımladı. Newton'daki Raytheon Manufacturing firmasında çalışan Spencer,aygıtta birçok değişiklik önerdi sonuçta, beklendiği gibi magnetron üretim sözleşmesini Raytheon firması kazandı. Bugün artık ısı yayımından çok, moleküllerin a

Traktörün Tarihçesi

Traktörler bügün vaz geçilmez tarım aletlerinin başında gelir ve yapılan işi %80 oranında kısaltır. (latince “trahere”) ; tarla , bahçe , bağ’larda ve şehirlerin parklarında kullanılan tarım aletlerine (pulluk , orak makinası , mibzer , pülverizatör , ekin biçme makinası v.b.) çekicilik yapan kendinden itimli motoru olan kara taşıtıdır. İçten yanmalı motoru olan ilk traktörü 1892 yılında ABD’de Iowa’lı John Froehlich yapmıştır. Çalışma ilkesi otomobillerden pek farklı olmamasına karşın yine de karakteristik özellikleri vardır. Yerden oldukça yüksek dingillere oturtulmuş dar kesitli karoser , ön tekerlere oranla çok büyük derin yivleri olan arka tekerlekler en belirgin özellikleridir. Arka tekerleklerin bu şekli aracın her türlü arazi koşulunda ve yumuşak zeminde patinaj yapmadan ve devrilmeden çalışmasını sağlar. Bazı özel şartlara göre paletli traktörler de vardır. Paletler traktörün ağırlığını daha geniş bir alana yaydıklarından üzerinden geçtiği toprağın sıkışıp kalmasını önl

Faks Makinasının Tarihçesi

İskoçya’da yaşamını sürdüren Alexander Bain 27 Kasım 1843 yılında ilk faks makinası (faksimil) için patent başvurusunda bulundu. Bain’in tasarladığı faks makinası ana hatlarıyla günümüzde kullanılan sisteme benzemektedir. Belgenin beyaz ve siyah kısımlarının tanımlanarak iletilmesi ilkesine dayanıyordu. İletken bir madde üzerinde elektriksel olarak haritalama işlemi için sarkaçlar kullanılmasını önermiş fakat bu sistemi hiçbir zaman uygulayamamıştır. 1848 yılında İngiltere’de bir fizikçi (Frederick Bakewell) daha geliştirilmiş bir versiyonu için patent aldı. Yine İngiltere’de halka açık bir sergide ilk defa bir belge iletimini gerçekleştirdi. Tüm bu çabalar ticari anlamda sonuçsuz kalmıştı. Ticari başarıyı yakalayan ilk faks makinasını ise İtalyan Giovanni Caselli icat etti. Caselli Bain ve Bakewell’in sistemlerini harmanlayarak ortaya yeni bir sistem çıkarmıştı.Pantelgraf adını verdiği buluşun ortaya çıkması 10 yıl sürmüştü. 1861 yılında patentini aldı. Fransız hükümetince kullanı

Masa Tenisinin Tarihçesi

Bir masanın iki tarafındaki sporcuların ellerindeki raketler yardımıyla küçük bir topu, masanın ortasına gerilmiş ağ üzerinden karşı tarafa geçirmeye çalıştıkları spor dalıdır. Masa tenisi, 16. yüzyılda İngiltere’de yemek masalarının üzerinde lastik bir topun, rakete bezeyen kasnaklar aracılığıyla fırlatılarak oynanması sonucu tesadüfen ortaya çıktı. İlk zamanlar “ping pong” adı verilen bu oyun, 1902 yılında kurulan Ping Pong Birliği’nin, 1921-22 yılları arasında tekrar oluşturulması ile birlikte “Masa Tenisi” olarak anılmaya başlandı.

Nostalji Nedir

Fransızca nostalgie. osmanlıcadaki "daüssıla" kelimesinin karşılığı olan nostalji, son zamanlarda "geçmişe duyulan özlem" anlamıyla moda olmuştur. "daüssıla" anlamı için teklif ettiğimiz karşılık: sıla özlemi. örnek: yurt dışında, sıla özlemiyle yanıp tutuşuyor. "geçmişe duyulan özlem" anlamı için dilimizde var olan özlem ve hasret kelimeleri kullanılmalıdır. çünkü bu kelimelerde "geçmiş" kavramı zaten vardır. örnek: fotoğraf sergisinde eski istanbul özlemi (hasreti) hâkimdi.

Karakutunun İcadı

"Karakutu" ile aynı çağrışımı yapmasada, uçuş veri kayıt cihazlarına "turuncu kutu" demek daha doğru olurdu; ne de olsa, kolayca bulunabilmeleri amacıyla hemen göze çarpan portakal renkli kutulara yerleştiriliyorlar. Uçuş verilerini kaydetmenin bir kaza durumunda oynadığı hayati rol bugün herkesçe kabul edilse de, David Warren 1950'lerde bu fikirle ortaya çıktığında neredeyse kimseyi icadının faydasına inandıramamıştı. 1953'te Warren, Avusturalya Havacılık Araştırma Kurumu'nda uzman bilimadamı olarak, dünyanın ilk jet yolcu uçağı De Haviland Comet'in düşmesinin ardından enkaz incelemelerine katıldı; bir ticaret fuarında gördüğü küçük ses kaydediciyi hatırlayarak, uçağın düşme anında kokpitte neler olduğunu bilmenin çok işe yarayabileceğini düşündü; böylece uçaktaki aygıtların göstergeleri ile pilotun sesini kaydedebilecek bir makine yapmak için kafa yormaya başladı. Düşüncelerinin ayrıntılı bir teklifini yazıp birkaç farklı ülkenin havacılık yetk

Tekerlek Tarihçe

Tekerlek, bir eksen etrafında dönen bir disk veya dairevi bir çatı vasıtasıyla dönme hareketi yapabilen mekanik bir düzen. Tekerlekle elde edilen dönme hareketi makinanın temelidir. Öyle ki makinalaşmış medeniyetin onsuz gelişebilmesi düşünülemezdi. Tekerleğin keşfi çok eski zamanlara uzandığından zaman içinde sayısız kullanma alanı ortaya çıktı. Önce kara taşımacılığında yeni bir devir açtı. Sonraları bir seri değişikliklerle işçiliği azaltmak, verimi arttırmak, taşıma hayvanının ve insanın sınırlı kas gücü kapasitelerine destek olan güç kaynaklarının yerini almak üzere makinalar geliştirildi. Tekerlek prensibinden geliştirilen sadece birkaç düzeni zikretmek bile tekerleğin yol açtığı gelişmenin, boyutları hakkında bir fikir verir. Dönen miller, makara ve kasnaklar, dişliler, volanlar ve diğer düzenler,türbinler, içten yanmalı motorlar ve elektrik motorları gibi karmaşık düzenler, sıkça kullanılan tekerlek prensibinden geliştirilmiş mekanizmalardan sadece bir kısmıdır. Bunlardan baz

Mehterin Tarihçesi

MEHTER NEDİR Mehter dost, sevgi, birlik ve kahramanlık ocağıdır. Mehteri kendine has özellikleri ile korumak yaşatmak gelecek nesil'e bırakmak her Türk'ün görevidir. Mehter; mızıkacı, çadırcı, kavas gibi muhtelif manalarda kullanılmış bir tabirdir Mehter Farsça " MIHTER" kelimesinin Osmanlılarca ULU-BÜYÜK manasına gelen bir kelimesinden alınmıştır. Dilimizde bu kelimenin Arapçalaştırılmış şekillerinden " MEHTER" kullanılmaktadır. MEHTERİN ÖNEMİ Bu konuyla ilgili Evliya Çelebi'nin, Sultan 4.Murat devrinde büyük bir ordu olayını Şöyle anlatır. "Mimarların mı, yoksa mehterlerin mi alayda önceliği konusunda karar verilemez. Bu hususda görüşmek üzere Mimarbaşı ile Mehterbaşı Sultan Murat'ın huzuruna çıkarlar; Mimarbaşı başlar söze: Padişahım! Mehterler pirsiz esnaf olup Cemşid sanatını tutmuş bir alay Deccal kavmidir, biz padişahımıza saraylar, selâtin camileri, köprüler yaparız, İslam ordusunda lüzumumuz, hizmetimiz vardır; elbet mehterlerden

Posta Tarihi

Posta sistemi ve çalışma şeklini açıklamak amacı ile posta sisteminin geçmiş dönemleri ile ilgili posta gönderilerini toplanması ve bunlar ile ilgili çalışmalar yapılmasıdır. Terimin ilk defa filatelist, pul tüccarı ve müzayedeci olan Robson Lowe tarafından kullanıldığı kabul edilmektedir. 1930'lu yıllarda konu ile organize ilk çalışmaları başlatmış ve filatelistleri "bilim araştırmacıları" posta tarihçilerini ise "insanlık araştırmacıları" olarak tanımlamıştır. Posta tarihi filatelik koleksiyoncular için kendi başına bir uzmanlık alanı haline gelmiştir. Filateli; pulların üretimi ve dağıtımındaki teknik detaylar dahil pulların kendileri ile ilgilenmektedir. Filatelik posta tarihi; ise pulları aynen damgalar, posta kartları, zarflar, içerdikleri mektuplar gibi tarihi bir doküman olarak değerlendirir. Posta tarihi posta tarifeleri, posta kuralları, posta idareleri, posta sistemi üzerinde politikanın etkileri, postanın denetlenmesi ve politikanın, ticaretin ve k

Elektrikli Süpürge Tarihçe

19. yüzyıla kadar halı gibi eşyalar sopayla dövülüp yıkanarak temizleniyordu. Bu şekilde temizlik yapmak oldukça zahmetli ve uzun sürüyordu. Mekanik bazı sistemler geliştirildi. Döner fırçalı ve kiri emen körüklü temizleyiciler kullanıldı. İlk elektrikli süpürge İngiliz Hubert Booth tarafından icat edildi (1871 - 1955) Booth bu icadın ardından British Vacuum Company adlı bir şirket kurdu. (1901) Bu alet yakıtla çalışıyor ve taşıması oldukça zahmetli oluyordu. At arabaları sayesinde taşınan bu alet işçiler tarafından kullanılırdı. Pencerelerden uzatılan bir hortum sayesinde evlerin içinde temizlik yapılabiliyordu. Bu icat çok başarılı olmuştu ve çok iş yaptı. 1908 yılında Murray Spangler bu aletten çok daha hafif bir elektrikli süpürge üretti ve patentini aldı. Bunu üretebilecek mali gücü olmamasından ötürü William Hoover’ın şirketi tarafından üretildi ve piyasaya sürüldü.

UD sözcüğünün Tarihçesi

Ud Sözcüğünün Etimolojisi ve Ud'un Tarihçesi Ud kelimesinin aslı Arapça dır: "sarısabır veya ödağacı" anlamındaki "el-oud'dan gelir. Baştaki 'el'- kelimesinin, bazı dillerde olup bazılarında olmayan harf-i tarif (belirgin tanım edatı) olduğunu bilen Türkler bu edatı atmış, geriye kalan 'oud' ('eyn, waw, dal) kelimesini de -gırtlak yapıları 'eyn'e uygun olmadığı için- "ud" şekline sokmuşlardır. Dillerinde tanım edatı olan Batılılarsa, 11-13. yüzyıllar arasındaki Haçlı seferleri sırasında tanıyıp Avrupa'ya götürdükleri bu saza, luth (Fr.), lute (İng.), Laute (Alm.), liuto (İtal.), Alaud (İsp.), Luit (Dat.) gibi hep L ile başlayan isimler vermişlerdir. Hatta 'saz yapıcılığı' anlamında bizde de kullanılan 'lütye' kelimesi de yine luth'den yapılmadır (aslı luthier). Adı Arapça olduğuna göre, ud Arap sazı o halde! Hem çok acele, hem çok yanlış bir hüküm bu. Çünkü bu sazı ilk defa 7. yy.da Horasan'dan

Ekmeğin Tarihi

M.Ö 30. yüzyıl civarında Orta Doğu'da, pide şeklindeki yassı hamurların, bir önceki günden kalma fermante olmuş başka bir hamurun maya olarak kullanılmasıyla kabartıldığını bilmekteyiz.Yahudilerin zymi dedikleri ekmek de aynı yöntemle yapılırdı. Güzelce kabartılmış bu hafif ekmek hoş tadına rağmen Tanrı'ya sunulacak kadar da saf sayılmazdı. Çünkü o zamanlarda fermantasyonun kuIlanıIan maddelerin saf doğalarını bozduğu düşünülüyordu . Bu nedenle dini torenlerde kullanılan ekmek zymi denilen mayasız bir ekmekti. Genellikle şömine ateşinde, közde ya da üzerine çömlek örtülmüş sıcak taşlarda yapılan bir başka ekmek de zamanın ana besin kaynaklarından olan maza'ydı ve tıpkı diğer ekmekler gibi sabit bir şekli yoktu. Hamura şekil verme fikrine ilk olarak M.Ö 25. yüzyılda Mısır'da rastlıyoruz. Elekten geçirilmiş undan yapılma hamurlar toprak kaplarda yoğrulduktan sonra, sıvı bir kıvama getirilip önceden ısıtılmış kalıpların içine akıtılırdı. Ağız kısımlarına doğru iyice geniş

Fare Kapanının İcadı

Fare kapanı, yüzlerce yıl mucitlerin beceri sınırlarını zorlayıp durmuştu, ama 19. yüzyıl ortalarından itibaren yalnız ABD'de 4 bini aşkın fare kapanı patenti verilecekti. Klasik şekli, çüzgü filmlerin ölümsüzleştirdiği ve icadından beri geçen yüzyılı aşkın süredir hala günlük kullanımda olan yaylı tuzak, yani kapandır. İlk yaylı kapanı icat eden William Hooker patenti 1894'te aldı ve Out of Sight (Gözden Irak) adıyla pazarladı; logonun ortasındaki "O" harfinin içinden bir fare kafasını uzatmış bakıyordu. (Hooker; 1865 ve 1908 arasında 27 buluşun patentini aldı; ilki çalı budama makasıydı, ama diğer hepsi ya kapılar ya da hayvan tuzaklarıyla ilgiliydi.) Beş yıl sonra, John Mast çok benzer bir aygıt icat etti ve bugün dünyanın en çok satan fare kapanı olduğu söylenen Victor'u pazarlamak için Lititz'de bir fabrika kurdu. (Şimdiki adı Woodstream Corp.) Hooker'ın Out of Sight patentini almasından dört yıl sonra, James Henry Atkinson başka bir fare kapanının

Mürekkebin Tarihçesi

M.Ö 2,500 yıllarında bulunan Çin mürekkebi bir yana, Mısırlılar da aşağı yukarı aynı çağlarda mürekkep kullanıyorlardı. Asurlular, Mısırlılar, hatta Yunanlılardan kalma, pişirilmiş toprak levhalar veya taş üzerine yazılmış pek çok yazıt, günümüze kadar ulaştığı gibi, Mısırlıların yeraltı mezarlarında da, mürekkeple (siyah ve kırmızı) yazılmış papirüsler bulundu. Bu elyazmalarında Calamus, hatta tüy kalem kullanıldığı sanılmaktadır. Balmumu tabletler ve kazı kalemi, Yunanlılar ile Romalılar için düşüncelerini yazı halinde ifade etmeye yarayan tek araç değildi; ayrıca mürekkep de kullandılar. Zaten Plinius, Marcus Vitrunius Polio ve Dicskorides`in eserlerinde mürekkep formülleri yeralır. Eskiçağ'da sepi ali ve demir tannanlı mürekkepler biliniyordu. Bu mürekkeplerin, elyazmalarını kopya eden sanatçılar tarafından kullanıldığı sanılmaktadır. Bazı parşömenlerde, baş harflerin erguvan rengi (temel maddesi zencefre, cıva sülfür ve kantaşı) mürekkeple yazıldığı görülür. Bizanslılard

Tokanın icadı

Önce tokadan başlayalım. Toka 1700lerin başında İtalyan Tony Tocca tarafından bulunmuştur. Tony karısının keçe gibi uzun kıvırcık saçlarından rahatsız olmakta ve bu konuda bir şeyler yapmak istemektedir. Bundan yola çıkan Tocca tokayı icat etmiş ve adını tocca koymuştur. Tocca 1860lara kadar çok moda olmuş ve Tocca'nın ailesine milyonlar kazandırmıştır. 1860ların basında ailesi tarafından beceriksiz olarak nitelenen Kissic Tocca( kissic İtalyancada kıskanç anlaına gelmektedir. Ailesi sanki çocuklarının karakterini önceden tahmin etmiş gibi ona bu ismi koymuşlardır.) büyük büyük babasının tasarımını değistirerek adına kiskic tocca koymustur. Türkler ise bu icadı kıskançlı toka olarak çevirmiş ve mantığının daha çok kıskaça benzediğini düşünerek zamanla ismi değişmiş ve kıskaçlı toka olmuştur.

Planörün Tarihçesi

İnsanlar uzun yıllar boyunca hep uçmanın hayalini kurdular. Bu hayal uğrunda birçok insan hayatını kaybetti. Farklı birçok araç icat edildi. Bu icatların en kullanışlısı ise günümüzde oldukça yaygın olarak kullanılan uçaklardır. Uçağı icat edenler olarak Amerikalı Wright kardeşler bilinirler. Ancak fikir kendilerinden çıkmamıştı. Sadece daha önce bulunmuş ancak önemi kavranamamış bir buluşu geliştirmekti yaptıkları. Uçuşun asıl babası İngiliz George Cayley'dir. Cayley planörü icat etmiş ancak İngiltere'de birtürlü önemini kavratamamıştı. 1849 yılında dünyada ilk kez havadan ağır bir araçla insan uçuran kişidir. Cayley'den 50 yıl kadar sonra 1903 yılında Uzun mesafelere kesintisiz uçabilmeyi sağlayan Wright Flyer bulunmuştur. Cayley'nin havadan ağır uçabilen araçlar yapma merakı 1784'te yapılan model helikopterleri görmesiyle başladı. 1799 yılında ilk sabit kanatlı uçağını yaptı. 1804 yılında küçük bir model uçak üretti ve 1809 yılında orjinal boyutlarında olanını

Isıya Dayanıklı Camın Tarihçesi

Bugün fırına dayanıklı cam tencereleri çok kanıksamış olabiliriz, ama bir zamanlar fırına cam tabak koymayı düşünmek bile ahmaklık sayılabilirdi. Hatta ısıya dayanıklı cam geliştirildikten sonra dahi, bununla yemek pişirmek öyle akıl almaz görünüyordu ki, Pyrex fırın ürünleri neredeyse kaza eseri doğabildi. 19. yüzyılın sonlarına doğru, Otto Friederich Schott, Carl Zeiss ve Ernst Abbe (Almanya) , Jena'da Glastechnische Versuchsanstalt adını verdikleri, cam ürünlerinde uzmanlaşacak bir fabrika kurdular. Fabrika yüksek kalitede mercek, mikroskop, dürbün vb. optik ürünlerle ünlendi. Daha sonra Schott ve Assoceates Jena Glassworks adını alacak ve 1919'dan itibaren de Carl Zeiss vakfının bünyesine katılacaktı. 1884 yılında bu üçlü, ana bileşenler olan boron oksit ve silisyumdan ötürü borosilikat cam olarak bilinen, ısıya ve kimyasal maddeye dayanıklı yeni bir cam çeşidi üretti. Derken 1912'de, Corning Glass'dan J.T. Littleton, Eugene Sullivan ve William Taylor, Almanlar

Telefonun Tarihsel Gelişimi

Edinburg doğumlu Alexsander Graham Bell, Amerikan yurttaşlığına geçmişti ve sağır bir kıza aşıktı. Sağırlara nasıl yardımcı olabileceğini düşünüyordu. Boston Üniversitesi'nde ses fizyolojisi profesörü iken sesleri mekanik olarak yeniden üretme fikri kafasını sürekli meşgul ediyordu. Ses dalgaları, elektrik akımına dönüştürülebilirse, o zaman elektrik akımının da bir devrenin öteki ucunda yeniden sese dönüşürülebileceğini düşünüyordu. 1876 yılıydı. Bir gün sesi taşımak üzere tasarladığı bir araçla deney yaparken, pilin asiti pantolonuna döküldü. Asistanı Thomas Watson'dan, Watson'ın binanın başka bir tarafında olduğunu bilmeden yardım istedi. Bundan sonra neler olduğunu laboratuvar notlarında şöyle anlatır: "Ağızlıktan şu tümceyi söylemiştim: 'Bay Watson, buraya gelin. Sizi görmek istiyorum.' Şaşılacak bir şey, ama geldi ve söylediklerimi duyup anladığını söyledi. O'ndan sözlerimi yinelemisini istedim. Harfi harfine yineledi. Sonra yer değiştirdik Watson