Kayıtlar

Şubat 15, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Telefon

Telefon XIX. yüzyılın son çeyreğinde Morse telgrafı standart araçları, kuralları ve uzmanlarıyla tam örgütlenmiş bir kamu hizmeti durumuna gelmişti. Ve sayısız araştırmacılar daha da geliştirmek için harıl harıl çalışmaktaydılar. Çabaları özellikle iki yön izlemekteydi: En kısa zamanda masrafları karşılayacak azami hızı ulaşımda sağlamak; bir de Morse alfabesini bir yana bırakıp mesajları normal yazıyla alabilmek... Birincisini duplex (çift taraflı haberleşme) tekniğiyle yani her iki yönden birden mesaj göndermek yoluyla sağladılar. Bu güzel icat iki kişinin eseri oldu: Wheatstone (1852) ve Amerikalı Stearns (1868). Ünlü Thomas Edison da bunu 1871'de guadruplex sistem haline soktu. İkinci sorun için ilk çözüm bulan İngiliz Davit Hughes (1831-1900) oldu.1855'te alfabenin harflerine karşılık olan bir klavye teklif etti. Ama yine de en köklü çözüm yolunu basit bir telgraf teknisyeni olan Fransız Emile Baudot (1845-1903) gösterdi. 1874'te karma bir yol Hughes ile şirketinin kul

Morse Telgrafı

Morse Telgrafı 1793'te Convention Meclisi, Claude Chappe'inkini resmen tanıdı diye öteki mucitlerin kabuklarına çekildiklerini ve kendilerini yenilmiş saydıklarını sanmamalıyız. Mucit her şeyden önce inançlı kişidir. Dehasına çılgın bir güven vardır ve hatta bir rakibin başarısı bile kendisinin yanlış yolda olduğuna inanması için yeterli değildir. Öyle ki, Chappe şebekesi kurulup işletilmeye başlandığı halde, optik telgrafın en iyi yol olmadığına, ses ve elektriğe dayanılarak daha verimli sonuçlar alınabileceğine inananlar, kanılarına uygun araştırmalarını sürdürmeye devam ettiler. Özellikle elektrikli telgraf birçok muciti meşgul etmekteydi. Çünkü gece ve sisten etkilenmeyişi, düzenli kullanılmasını ve güvenilir bir araç olmasını sağlayacak bulunmaz bir nitelikti. Böyle düşünenlerin başında Georges Lesage (1724-1803) gelmekteydi. Meydana getirdiği her biri alfabenin bir harfini yollayan 24 tellik makineyi 1774'te denemeye koydu. Ucuna bağlanan bir elektrostatik makineyle e

Chappe Telgrafı

Chappe Telgrafı Bu telgraf şekli en eski zamandan beri uygulanmaktaydı. Agamemnon, Truva'nın alındığını Klitemnesr'e böyle duyurmuştu. Bu yöntem daha sonra Doğabilimci Enee, Polybe, Çinliler ve Kartacalılar tarafından geliştirildi. Sonunculardan da Romalılara geçmiş ve çok kullanılmıştı. Hatta işi Clyde'den Tyne'e uzanan surların içine tunçtan akustik borular yerleştirmeye, yani gerçek bir telefon hattı kurmaya kadar vardırmışlar ve haberleri ya da emirleri böylece 1.000 metreden 1.000 metreye hızla duyurabilmişlerdi. Barbar istilâlarıyla birlikte bütün bu hünerli tekniklerin sonu geldi. Ve yeni kıpırdamalar ancak XVII. yüzyılda başladı. Bunlardan iHc kayda değer girişim Richer ve Gaspard Schott'unki oldu. (XVI. yüzyılın sonu.) Bunu 1684'de daha önce sözünü ettiğimiz ekşi huylu büyük bilgin Hook'un yöntemi izledi. Yüksek bir yerden alfabenin her bir harfine karşılığı olan işaretlerin verilmesinden ibaretti bu. Dört yıl sonra da Amonson tarafından geliştirild

Lokomotif

Lokomotif Lokomotifi ilk düşünen, daha doğrusu ilk gerçekleştiren Trevithick oldu. 1801'de inşa ettiği ve kendinden öncekilerden daha başarılı bir sonuç alamadığı buharlı arabası hatırlardadır. Bu başarısızlık buharlı lokomotifin mucitini sarstı; sabırsız, ama hünerli bir kişi olduğundan başka şeyler üzerinde çalışmaya başladı. Ancak, emeklerinin büsbütün boşa gitmesini de istemediğinden, bir süre sonra makinesinin ray üzerinde giden arabaya bağlanmasını madencilere teklif etti. İcadını yalnız Merthyr-Tydvil Firması kabul etti (1804), fakat bu büyük bir yarar sağlamadı. Araç, beygirin yerini tutmasına tutuyordu ama, ne ondan daha hızlı gidebiliyor, ne de güven verebiliyordu. Perdahlı bir yüzey üzerinde tekerlekli araçla taşıma, ancak hafif yükler için mümkündü. Çünkü belli bir ağırlık aşılınca, kayma yapıyordu. Mühendisler bu sakıncayı giderici çareler aramaya koyuldular. Bu yoğun çalışmalar, kömürün buharlı araçla taşınması işinin gerçek bir ihtiyaç halini aldığını ispatlamaktadır

Gemi Pervanesi

Gemi Pervanesi Modern gemiciliğin çığrını açan pervanenin icadı, aynı zamanda utanmaz istismarcı takımının açgözlülüğünün ve haydutluğunun da tipik bir örneğidir. Bu yeteneklerin ve yürekliliğin değil, hilenin, dalavereciliğin ve her türlü insafsızlığın kol gezip zafer kazandığı bir alan oldu. Pervane 1803'te Charles Dallery (1754-1845) adlı bir Fransız tarafından icat edilmiştir. Dallery çeşitli dallarda ilginç icatlarda bulunmuş yetenekli bir teknisyendi. En yararlı çalışmasını buharlı gemilerin gelişmesi alanında yaptı. 1788'de bir buharlı araba, 1803'te tüpe benzeyen bir kazan yapmış ve sonunda aynı yıl Seine'de pervaneyle ilerleyen bir gemi işletmişti. Böylesine değerli bir buluş karşısında insanlar mucitini alaya almaz da ne yaparlardı!.. O kadar ki adamcağız bıkkınlık ve üzüntüsünden pervaneyi kendi elleriyle parça parça etti. Sauvage'a karşı kader daha da zalim davrandı. Boulogne-surmer'de gemi yapımcısı olan Frederic Sauvage (1786-1857) da verimli bir m

Yelkenli

Yelkenli Fulton 23 Şubat 1815'te öldü. Onu büyük bir sevince kavuşturduğu şehrin göbeğine, Manhattan'daki mezarlığa törenle gömdüler, ihtiyar Clermont'un bol bol torunları olmuştu. A.B.D.'nin büyük göllerinde ve başlıca ırmaklarında yüzlerce buharlı gemi dolaşmaktaydı. Avrupa bu gelişmeyi ibretle seyrediyordu. Amerika'yı izlemekte gecikmedi: İlk düzenli vapur seferi 1818'de, İngiltere-İrlanda arasında başladı. Kesinlikle bilinmiyor ama, halk bu yeniliğe kaygı ve duraksamalı bir dönemden sonra alışabilmiş olmalı. Çünkü bu topraklarda göl ya da ırmak söz konusu değildi. Kapalı da olsa bir deniz yolculuğuydu bu ve denizin şakası olmazdı Gerçekten, buharlı gemiyle yolculuk konusunda kaygılar büsbütün giderilmiş değildi. Makinelere olan güvensizlikten ötürü araçların ancak göllerde ya da iç denizlerde işletilebileceğine inanılıyordu. Kaldı ki yanar maddeler (A.B.D.' de odun, İngiltere'de kömür) öyle çok yer tutuyordu ki, şilep olarak kullanılması verimli olam

Buharlı Gemi

Buharlı Gemi Buharlı gemi, ne saçmalık! Bu anlayışsızlık yalnız buharlı araba tasarısını değil, buharlı gemi tasarısını da suya düşürdü. Denis Papin'inkini 25 Eylül 1707'de parçalamışlardı. Claude-François d'Auxıron'unki 8 Eylül 1774'te daha şanslı çıkmadı. D'Auxiron (1727-1778), kürekleri yangın tulumbasıyla işleyen bir gemi inşa etmişti. Seine ırmağında denemeye konduysa da tasarıya düşman gemicileri sarkacını sabote ettiklerinden deneme başarısızlıkla sona erdi. Zavallı mucit kederinden hastalandı; doğduğu Quingey'e çekildi ve orada öldü. Kırk yedi yaşında ölüm döşeğine düşen bu adamın ününe özenen Teğmen Claude de Jouffroy d'Abbans adlı bir genç ölümünden önce D'Auxiron'u buldu. Bu genç adam soylu ailesine o güne kadar epey üzüntü konusu olmuştu. Önce bir genç kızı sevmiş ve onu albayının (Artois kontu, ilerde Kral X. Charles) elinden almış, bu yüzden orduyu terk ederek kendini yangın tulumbaları üzerindeki çalışmalarına vermişti. Davranışı,

Buharlı Araba

Buharlı Araba Böyle bir tasarı Newcomen'in makinesiyle bile hayalden öteye gidebilecek gibi değildi. Daha önce tanımını yaptığımız üç metre uzunluğunda ve sarkacı yedi metreye varan dev aracı bir gözümüzün önüne getirelim. Böylesine bir hantal makineyi bir arabaya, hatta bir gemiye yüklemeyi düşünmek düpedüz gülünçtü. Üstelik bir soğutma makinesi olduğuna göre araçta ayrıca tonlarla soğuk su bulundurulması gerektirmekteydi. Bu su, gemi için bir sorun değilse de bunca hantallığı bir kara taşıt aracında bir an düşünmek bile saçmaydı, öyle ki bu yolda ısrar edenlerin hepsinin acı hayal kırıklıklarına uğrayacakları kesindi. Böyle olduğu halde, Fransız askeri mühendisi Joseph Cugnot (1725-1804), umutsuzluğa kapılmadı. Çok ufak tipte inşa ettiği bir Newcomen makinesini bir arabaya yükledi. Buharı sıvılaştırma işini hava ile gerçekleştirdi. Hantal sarkacın yerine bir dişli çark mandalı koydu. Tek ve büyük bir kazan yerine buharı sırayla alan iki ufak silindir yerleştirdi. Makinesinin prot

Kauçuk

Kauçuk Şimdi 1745'e XV. Louis'in saltanat yıllarına gideceğiz. Paris çalkalanıyor: Kâşif La Condamine, Güney Amerika'ya yaptığı bilimsel inceleme gezisinden dönmüş... On yıl süren bu gezinin bastıca amacı meridyenin bir derecesini ölçmekti. Daha önce Maupertuis tarafından Laponya'da yapılan benzeri bir incelemenin sonuçlarının karşılaştırılması, Cassini ve Newton taraftarlarının arasındaki mücadeleye son vermişti: Dünya ekvatorda değil kutuplarda basık bir küre idi. Aydın tabaka, Maupertuis'in Cassini'ye La Condamine'in Bourguer'ye karşı sürdürdüğü ve Voltaire'in kışkırtıp körüklediği polemiği yıllarca ilgiyle izlemişti. Halkın gözüyse kâşifin Peru'dan getirdiği ve Akademi'ye sunduğu bir keşifteydi. Bu, yerlilerin bir ağacın özsuyundan elde ettikleri esnek bir maddeydi. Ağacın kabuğu hafifçe yarılınca özsuyu akıveriyor ve bu su hemen donduğu halde yumuşaklığını kaybetmiyordu. Yerliler hem kırılmaz, hem de su geçirmez bu maddeyle çanta, ayakka

Sülfürik Asit

Sülfürik Asit Toprak, insana hayatının iki temeli olan ekmek ve sudan başka gerekli bir maddeyi daha, tuzu da sağlar. Bu maddenin öteden beri beslenmede önemli bir yer tuttuğunu ve uzun zaman tuzdan yoksun kalmanın organizmada ne gibi düzensizliklere yol açtığını biliyoruz. Tuzun, yalnız beslenmede değil toplumsal hayatta da büyük rol oynadığını gösteren olaylar çoktur. Sözgelişi Fransızca�daki Salaire, İngilizce�deki Salary kelimesini bir göz önüne alalım: Bu kelime Roma lejyonerlerinin ücretlerinin bir kısmını tuz (sel) olarak almalarından gelmektedir. Bu madde gerçekten birçok ülkede para yerine geçiyordu ve en uzak çağlardan beri devletin tekelinde olup birçok yerlerde 'tuz vergileri' konmuştu. Tuz, bazen buharlaştırma yoluyla deniz suyundan bazen tuz kayalarından çıkartılır. XIX. yüzyıla kadar tuz, mutfaklarda ya da et ve balık tuzlama işinde kullanılırdı. Ama Leblanc'ın sodyum karbonatı hammadde olarak kullanmaya başlaması üzerine, yeni doğmakta olan kimya sanayinin t

Suyun Kontrol Edilmesi

Suyun Kontrol Edilmesi Toprağın verimli hale getirilmesinden ve tarımın makineleştirilmesinden söz ediliyordu ama bilgin ve teknisyenlerin el ele verip yarattıkları bu büyük gelişmelerin yararsız duruma gelmesine de az kalmıştı. Gerçekten de eğer nem kontrol altına alınmazsa, yani su çok geldiğinde fazlası kontrol altına alınıp az olduğunda artırımı sağlanmasaydı, tarlalar yine eskisi kadar kurak kalacaktı. Bu nedenle, akaçlama işinin 1823'ten başlayarak ciddi bir şekilde ele alınıp başarıya ulaştırılmasını bir başka hayati gelişme olarak kabul etmeliyiz. Yapılan iş, suyu toprağın altındaki kanalizasyonlara çekmekti. Hollanda'da denizden kazanılan yerlerin kurutulması da bambaşka bir su sorunuydu. Bu bitmez tükenmez iş XVI. yüzyıldan beri sürüp geliyordu. Önce denizin bir kısmını ayıran bentler inşa ediliyor, sonra bu sular tulumbalarla çekilip boşaltma kanallarına veriliyordu. Geriye toprağın tuzunu almaktan başka bir şey kalmıyordu. Bu muazzam işe koşulan ilk araç, yel değirm

Konserve

Konserve Napolyon savaşları kimyacıların dikkatini bir ihtiyaca daha çekmişti: Yiyecek sıkıntısı. Askerlerin, hele denizcilerin, yiyeceklerini birlikte götürmelerini ve bunların uzun süre dayanmasını sağlamak gerekiyordu. Taze et bulunmadığından eskiden beri fümesi, kurusu ya da salamurasıyla yetinilmekteydi. Buna reçel ve peynir katmak tek beslenme yolu olarak biliniyordu. Ancak, bu sınırlı imkânlar, savaş geniş bir alana yayılınca ve ulaşım gittikçe zorlaşınca sağlık bakımından kötü sonuçlar vermeye başladı. Hükümet, bilim adamlarına baş vurdu. Et ve sebzelerin besleyici niteliklerini ve tazeliklerini kaybetmeden uzun zaman saklanabilmelerini sağlayacak bir yöntem bulana 12.000 franklık bir ödül vaat etti. Bu ödül 1810'da Nicolas Appert'e (1750-1841) verildi. Bu adam deş Lombards sokağında bir şekerci olup Champagne'da, şarap mahzenlerinde geçen çıraklık yıllarında bu konuyla ilgili bazı gözlemler yapmıştı. Kendi kendine "Yiyecekleri bozan mayalar olduğuna göre, bunl

Şeker Pancarının Hikâyesi

Şeker Pancarının Hikâyesi Havagazı önemli bir keşif olmakla birlikte bir lükstü de. Çünkü XIX. yüzyılın ilk, on yılı içinde asıl sorun yiyecek ve savunmaktı. Savunma: Daha önce de dediğimiz gibi bakır piyasasını İngilizler tutuyorlardı ve bu madeni, çanları eriterek elde etmişlerdi. Güherçile de, ülkede çıkmadığından, barut imal etmek için nemli mahzenlerin duvarlarında kendiliğinden meydana gelen maddeyi kazıyorlardı. Karbon, kükürt ve güherçilenin karışımından meydana gelen barut yalnız savaşlarda değil, maden ocaklarında ve yapı mühendisliğinde de kullanılmaktaydı. XIX. yüzyılın sonlarında Nobel dinamiti icat edinceye kadar barutun bileşimi değişmedi Fransız kimyacıları Henri Braconnot (1780-1855) ve Jules Pelouze (1807-1867) 1830'da nitroselülozu. Alman Christian Friedrich Schoenbein (1799-1868) pamuk-barutu ve Torinolu Ascanio Sobrero da 1846'da nitrogliserini bulmuşlardı. Ancak, nitroselüloz olsun, nitrogliserin olsun işlenmez, hatta yararlanılmaz patlayıcılar halindeydil

Dokuma ve Kumaş

Dokuma ve Kumaş Mekanik icat, ihtiyacın ürünüdür. İnsanın en önemli ihtiyacı da, önce yemek, sonra giyimdir. Bu nedenle de elbise yapımı her çağda insan uğraşılarının belli başlılarından biri olmuştur. Bu alanda ilk kullanılan madde, ketendi. Keten kumaş, uzun süre 'rakipsiz', 'kral kumaş' sayıldı. Büyükannelerimizin sandıklarında bulunan elbiseleri hatırlamaya çalışmak, bunu kanıtlamaya yeter. Yün de onun kadar eskidir, denilebilir. Bununla birlikte merinos yünüyle imal edilenler ancak XVII. yüzyılda Fransa'da, sonra İngiltere'de yayıldı. Bu sıralarda pamuklu kumaşlar biliniyor, pamuk da Kuzey Amerika'da XVII. yüzyıldan beri ekiliyordu. Hatta zencilerin köle oluşlarının nedenini doğrudan pamuk plantasyonlarına bağlamak gerekir. Çünkü bu duruma yol açan etken. Güney Devletlerindeki pamuk ve şekerkamışı plantasyonlarında el emeğine duyulan şiddetli ihtiyaçtı. Keten, yün ve pamuğa ipeği de eklemeliyiz. Yalnız ipek, herkesin kullanabileceği bir madde değildi; h

Mekanik Saat

Mekanik Saat Ve işte ortaçağ sonlarının üçüncü büyük icadı! Seine kıyısında Adliye Sarayının kare kulesindeki saati bütün Parisliler tanırlar. Birçok kereler (son olarak 1849'da) onarılan bu saat, Fransa'da imal edilen saatlerin ilk örneğidir. X. yüzyıla kadar zamanı bilmenin en pratik yolu, su saatiydi. Suyun sürekli akıtılması esasına dayanan bu araç, zamanla süs kaygısıyla yerleştirilen birtakım mekanizmalarla karmaşık bir hal almıştı. Bunun en tipik örneğinin, 807 yılında Harun Resifin Charlemagne'a (Şarlman) armağan ettiği "saat" olduğu kesindir. Sürekli akan suyun belirli düzeylere gelmesi sonucunda her saat başı bir kapakçık açılmakta ve oradan dökülen bilyeler bir zilin üstüne düşmekteydi. On iki tane olan bu kapacıkların açılıp kapanmalarını birtakım zemberek ve yaylarla hareket edebilen "otomat"lar sağlamaktaydı. Su saatinde, millerin ve otomotların suyu sürüklediğini gören biri, bunları sudan başka bir şeyi -sözgelişi antik kum saatlerindeki g

Basım ve Kâğıt

Basım ve Kâğıt Ortaçağ, tekniğin doğuş çağıdır: Doğum uzun, güç ve acılı olmakla birlikte, sonları yaklaştıkça gelecek çağların uygarlığının temelini kuracak, en önemli üç icadın gerçekleştirildiğini görüyoruz. Bunlar, ortaçağın uygarlığa başlıca katkıları ve önemli çıkış noktaları olmuştur. Bu noktalardan yapılan üç atılım, toplumu modern çağın eşiğine getirivermiştir. Bu icatlardan birincisi, �baskı�dır. Gutenberg'den önce hazırlanmış bir kitaba bakarsak bu icadın önemini daha iyi kavrayabiliriz: Madenden, deriden ya da tahtadan yapılma iki levhanın arasına sıkıştırılmış kocaman bir şey... İçinde, papazların aylarca çalışarak, büyük bir sabır ve sanatla meydana getirdikleri bir teoloji ya da metafizik eserinin kopyası var. Görülüyor ki, kitap, o çağlarda pahalı bir lüks eşyasıdır. En büyük kitaplıklarda bile birkaç yüzden fazlasını bulmak imkânsızdır. Bunlardan birini Tıp Fakültesinden ödünç almak isteyen Kral XI. Louis bile gümüşlerini rehin bırakmak zorunda kalmıştı. XIV. yüzyı

DENİZ VE IRMAK GEMİCİLİĞİ

DENİZ VE IRMAK GEMİCİLİĞİ Kristof Kolomb zamanındaki, 1.600 tonajlık, 1.200 kişiyle 200 top taşıyan yelkenliler ve 100-200 tonajlık küçük gemiler de gelişmişti. XIII. Louis 70 metre uzunluğunda, 15 metre genişliğinde, 72 top taşıyan ve 15.000 metre kare yelkenleri olan bir gemiyi 1638'de denize indirdi. XIV. Louis zamanında, özellikle Fransız ve Hollandalılar sayesinde düzenli yolcu seferleri başladı. Gemilerin uzunluğu hâlâ 60 metreyi geçmiyordu, ama denge sağlayıcı yan omurgaları, bir kablo aracılığıyla idare edilen çember dümeni ve mükemmel manevra kabiliyeti sağlayan sayısız kare yelkenleri vardı. Kat kat uzanan güvertelerdeki namlular, düşmana 500-600 metre yaklaşınca ateşe başlarlardı. 1624 yıllarında bir Hollandalı fizikçi, elips biçiminde keresteden yapılmış ilk denizaltıyı suya indirmişti. Yukarı aşağı işleyebilen küreklerle yol alan bu gemi, Westminster'den Greenwich'e doğru dört metre derinlikte, iki mil kadar ilerleyebilmişti. Gemiciliğe paralel olarak limanlar

Deniz Taşıtlarının İcadı

Deniz Taşıtlarının İcadı Kara taşıtlarından, henüz hiç sözünü etmediğimiz deniz ulaşımına geçelim. Daha önce anlatılmamasının nedeni, Yunanlıların ve onlardan öncekilerin su üstü ulaşımında geri olmaları değildir; Cilâlı Taş Çağı'nda bile su üstü ulaşımı bilinmekte ve uygulanmaktaydı. Hatta geminin arabadan önce icat edilmiş olması da olağandır. Öyle ya, ağaç kütüğünü oyarak basit bir kayık yapmak, dingil ve tekerleği gerektiren arabanın icadından daha kolay değil midir? Hatta gemiciliğin, suyollarının karayollarından daha kısa ve kullanışlı olduğunun fark edildiği günden başlayarak gelişmiş olduğunu kabul etmek, daha akla yakındır. Güzel bir yaz günü, körfezin karşı kıyısına geçmek için kestirmeden denizi aşmak varken, tepeleri ve koruları aşarak karayolundan gitmek zorunda kalırsak, buna hangimiz üzülmeyiz? Geminin icadını şu ya da bu halka mal etmekten kaçınmamız yerinde olur. Gemi yolculuğunun, ta ilk zamanlardan beri dünyanın her yanında uygulandığını kesin olarak kabul etmeli