Sirke İle Şarap Farkı
Sirke İle Şarap Farkı
Sirkenin tarihi de neredeyse şarap kadar eskidir. Aslında sirke ekşimiş şaraptır. Muhtemelen 10 bin yıl önce tembel bir şarap imalatçısı, şarabı yaparken uzun süre bekleterek hava almasına, sonucunda da ekşimesine sebep olmuş böylece bilmeden, rastlantıyla sirkenin kaşifi olarak tarihe geçmiştir. Binlerce yıl her medeniyet değişik meyve, sebze ve hububattan kendi usullerince sirke yapmış ama sirkeleşmenin ne olduğu ancak geçen yüzyılın başlarında anlaşılabilmiştir.
Genellikle sirkenin sadece salatalarda, turşularda, salçalarda, gıda maddelerinde kullanıldığı sanılır. Halbuki tarihe bakıldığında sirkenin asırlar boyu tıbbın hizmetinde olduğu görülür. Milattan yaklaşık 400 yıl önce tıbbın babası Hipokrat'ın hastalarına sirkeyi ilaç olarak tavsiye ettiği biliniyor. Sonraları doktorlar sirkeyi nefes açıcı olarak akciğer rahatsızlıklarında, cilt hastalıklarında, incinme ve burkulmalarda, ateş düşürmede ve iç kanamaların tedavilerinde yaygın olarak kullanmışlardır.
Romalı askerler sirkeyi içme sularına dezenfektan olarak koyarlarmış. Hatta Anibal'in Alp dağlarını sirke sayesinde aştığı bile rivayet edilir. Anibal yoluna çıkan kayaları önce ateş yakarak ısıtmış sonra üzerlerine sirke sürmüş, çatlayan ve ufalanan kayaları da yolu üzerinden kolayca kaldırmış. Sirkenin tarih boyunca en önemli kullanım alanı ise yiyeceklerin muhafazasında olmuştur.
Bugün insanlar sirkeyi hala günlük yaşamda, alına sirkeli bez koyarak ateşi düşürmede, ağrı gidermede, temizlikte, pasları çözmede, yabani otları öldürmede kullanıyorlar.
Sirkenin kendine özgü ekşi tadı 'sirke asidi' denilen 'asetik asit'ten gelir. Asetik asit doğal olarak meyvelerde bulunmaz. Ancak meyve suları, mayalar ve bakteriler gibi mikroskobik canlıların rol oynadıkları iki basamaklı bir süreç sonunda sirkeye dönüşebilirler.
Üzümün bolca yetiştirildiği Türkiye gibi ülkelerde sirke üzümden elde edilen alkolden yapılır ama mayalanma ve sirkeleşme yalnızca üzüm suyuna özgü değildir. Sirke, elmadan, hurmadan, çeşitli meyvelerden, şekerleşmiş tohumlardan, arpadan, pirinçten, patatesten hatta ispirtodan bile yapılmaktadır.
Günümüzde marketlerden aldığımız sirke artık bilinçli metotlarla yapılmaktadır ama zaten sirke imalatının formülleri ve yöntemi çok basittir, binlerce yıl da Önemli bir değişiklik göstermemiştir. Birinci kademede alkol elde edilir, mayalanma sonucu bildiğimiz şeker alkole dönüşür. Buna fermantasyon deniliyor ve böylece şarap elde edilmiş olunuyor.
İkinci kademede havadaki bakteriler bu alkolü etkileyerek onu aside çeviriyorlar. Bu işleme de 'ikinci fermantasyon' veya 'asit fermantasyonu' deniliyor. Bu iş için şarap bir süre hava ile temasta bırakılıyor.
İkisi de Farsça 'sirke' kelimesinden dilimize girmiştir ama dişi bitin saç diplerine bıraktığı yumurtaların adı olan sirke ile şaraptan elde edilen sirkenin isim benzerliğinden başka ortak bir yanları yoktur. Aslında küçük bir ilişki vardır. Baştaki bit yumurtalarının yani sirkenin tedavisinde, ılık sirkeye batırılmış, sık dişli bir tarakla başı taramak oldukça faydalı bir yoldur.
Sirkenin tarihi de neredeyse şarap kadar eskidir. Aslında sirke ekşimiş şaraptır. Muhtemelen 10 bin yıl önce tembel bir şarap imalatçısı, şarabı yaparken uzun süre bekleterek hava almasına, sonucunda da ekşimesine sebep olmuş böylece bilmeden, rastlantıyla sirkenin kaşifi olarak tarihe geçmiştir. Binlerce yıl her medeniyet değişik meyve, sebze ve hububattan kendi usullerince sirke yapmış ama sirkeleşmenin ne olduğu ancak geçen yüzyılın başlarında anlaşılabilmiştir.
Genellikle sirkenin sadece salatalarda, turşularda, salçalarda, gıda maddelerinde kullanıldığı sanılır. Halbuki tarihe bakıldığında sirkenin asırlar boyu tıbbın hizmetinde olduğu görülür. Milattan yaklaşık 400 yıl önce tıbbın babası Hipokrat'ın hastalarına sirkeyi ilaç olarak tavsiye ettiği biliniyor. Sonraları doktorlar sirkeyi nefes açıcı olarak akciğer rahatsızlıklarında, cilt hastalıklarında, incinme ve burkulmalarda, ateş düşürmede ve iç kanamaların tedavilerinde yaygın olarak kullanmışlardır.
Romalı askerler sirkeyi içme sularına dezenfektan olarak koyarlarmış. Hatta Anibal'in Alp dağlarını sirke sayesinde aştığı bile rivayet edilir. Anibal yoluna çıkan kayaları önce ateş yakarak ısıtmış sonra üzerlerine sirke sürmüş, çatlayan ve ufalanan kayaları da yolu üzerinden kolayca kaldırmış. Sirkenin tarih boyunca en önemli kullanım alanı ise yiyeceklerin muhafazasında olmuştur.
Bugün insanlar sirkeyi hala günlük yaşamda, alına sirkeli bez koyarak ateşi düşürmede, ağrı gidermede, temizlikte, pasları çözmede, yabani otları öldürmede kullanıyorlar.
Sirkenin kendine özgü ekşi tadı 'sirke asidi' denilen 'asetik asit'ten gelir. Asetik asit doğal olarak meyvelerde bulunmaz. Ancak meyve suları, mayalar ve bakteriler gibi mikroskobik canlıların rol oynadıkları iki basamaklı bir süreç sonunda sirkeye dönüşebilirler.
Üzümün bolca yetiştirildiği Türkiye gibi ülkelerde sirke üzümden elde edilen alkolden yapılır ama mayalanma ve sirkeleşme yalnızca üzüm suyuna özgü değildir. Sirke, elmadan, hurmadan, çeşitli meyvelerden, şekerleşmiş tohumlardan, arpadan, pirinçten, patatesten hatta ispirtodan bile yapılmaktadır.
Günümüzde marketlerden aldığımız sirke artık bilinçli metotlarla yapılmaktadır ama zaten sirke imalatının formülleri ve yöntemi çok basittir, binlerce yıl da Önemli bir değişiklik göstermemiştir. Birinci kademede alkol elde edilir, mayalanma sonucu bildiğimiz şeker alkole dönüşür. Buna fermantasyon deniliyor ve böylece şarap elde edilmiş olunuyor.
İkinci kademede havadaki bakteriler bu alkolü etkileyerek onu aside çeviriyorlar. Bu işleme de 'ikinci fermantasyon' veya 'asit fermantasyonu' deniliyor. Bu iş için şarap bir süre hava ile temasta bırakılıyor.
İkisi de Farsça 'sirke' kelimesinden dilimize girmiştir ama dişi bitin saç diplerine bıraktığı yumurtaların adı olan sirke ile şaraptan elde edilen sirkenin isim benzerliğinden başka ortak bir yanları yoktur. Aslında küçük bir ilişki vardır. Baştaki bit yumurtalarının yani sirkenin tedavisinde, ılık sirkeye batırılmış, sık dişli bir tarakla başı taramak oldukça faydalı bir yoldur.